BAKIRKÖY CEZAEVİ – Bakırköy L Tipi cezaevinde tutulan Güney Afrikalı Magdelena Martha Sussanna de Winnaar revir hastane arasında bitmek bilmeyen eziyet sonucu lenf kanserine yakalandı. Boynundaki şişliğe önce enfeksiyon teşhisi konan daha sonra ise kansere yakalandığı ortaya çıkan Madelena “”Burada ölmekten ve bir daha ülkemin güneşini görmemekten korkuyorum” diyor.

Türkiye cezaevlerinde mahkumların tedavi hakkının engellenmesinin son mağduru Güney Afrikalı kadın mahkum Magdelena oldu. Boynundaki şişlikle hastaneye defalarca götürülen ve doktora görünmeden saatlerce ring aracında tutulan Magdelena’ya önce lenf bezinde enfeksiyon teşhisi konuldu. Ancak rahatsızlığı bir türlü iyileşmeyen Magdelena’nın daha sonra yapılan tetkikler sonucunda lenf bezi kanseri olduğu anlaşıldı.

Magdelena’yla ilk kez hastaneye sevk edildiğim mayıs ayında karşılaştım. İsmi okunup kelepçelenen kadınlar arasında boynundaki aşırı şişkinlik ve düşünceli bakışlarıyla hemen dikkatimi çekti. Yanına gidip nesi olduğunu sorunca bilmediğini, nefes almakta zorlandığını ve yemek yiyemediğini söyledi.

Aynı ring aracına düşmemizle sohbeti biraz daha derinleştirdik. Kendisine gazeteci olduğumu söyleyince “gerçekten mi” diye şaşıran Magdelena hikayesini anlatmaya başladı.

Güney Afrikalı beyazlardan olan Magdelena, üzerinde uyuşturucu yakalanınca havalanında gözaltına alınmış Ülkesine geri gönderilmeyi bekleyen Magdelena kendisini bir anda Bakırköy L Tipi Cezaevinde bulmuş.

Sonra ne mi oldu? Gelin Magdelena’nın ağzından dinleyelim:

Türkçe’yi bilmediğim için çok zorlandım. Böyle durumlarda kimse sesinizi duymuyor ya da duymak istemiyor. Kasım 2011′den beri hastayım, kolumun altında yer alan bezeler bu kez boynumda belirmeye başlayınca defalarca dilekçe yazdıktan ve ısrar ettikten sonra ancak cezaevi revirine çıkabildim. Doktor hanım hastaneye sevkim yapılacağını söyleyerek birkaç ilaç yazıp beni tekrar koğuşa gönderdi. Epey uzun bir süre sonra Bakırköy Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildim. Orada testler yapıp kan örneklerimi aldıysalar da sonuçlarını istememe rağmen hiç göremedim. Boynumdaki şişkinlik gün geçtikçe artmaya başladı. Yine revire çıkmak için dilekçe yazıysam da ancak ocak ayında tam aradan 2 ay geçtikten sonra çıkabildim. Bu kez revirde kan örneklerimi aldılar ancak yine sonuçlar bana aktarılmadı. Sorun bu şekilde devam etti. Boynum giderek boyut değiştirdi. Artık ağzıma bir lokma bile alamıyordum. A-8 yabancı koğuşundaki kadınların idareye yoğun baskısı sonucunda şubat ayında tekrar revire çıktım. Tekrar hastaneye sevkedilerek tekrar aynı tetkiklerden geçirildim. Daha sonra lenf bezi enfeksiyonu teşhisi konuldu.

 

KONSOLOS HİÇ İLGİLENMEDİ

25 Mart’ta mahkemeye çıktım. Hakime durumu anlattım. Cezaevinden rapor istedi ancak yine revir eziyeti başladı. Güney Afrika konsolosluğuna faks yazdım. Geldiler ancak hiç ilgilenmediler. Yakınlarıma bile ulaşmadılar giderek kötüleşdim. Nisan ayında tekrar hastaneye sevk edildim ancak bu kez doktor yok denilerek muayene bile olamadan saatlerce bekletildiğim ring aracıyla cezaevine geri getirildim. Artık dayanamıyorum bu eziyete.”

Boynundaki aşırı şişkinliğin getirdiği hırıltıyla nefes almakta ve derdini anlatmakta zorlanan Magdelana 9 gün sonra götürüldüğümüz Samatya Hastanesi’nde de saatlerce ring aracında bekletilip “doktor yok” denilerek cezaevine geri getirildi.

Magdelena’dan epey bir süre haber alamadım. Ülkelerinden uzak tutsak tutuldukları Türkiye’de ihtiyaçlarını karşılamak için cezaevi temizleyen yabancı uyruklu kadınlardan Magdelena’nın Samatya Hastanesi’ne yatırıldığını öğrendim. Cezaevi koridorlarında onu en son gördüğümde, sarı uzun saçları yoktu. Lenf kanseri olduğunu anlaşıldığını aktaran Magdelena kemoterapi gördüğünü söyledi. “Hastane doktorlarının baştan itibaren kendisiyle ilgilenip kanser teşhisini erken verseydi bu durumlara düşmeyecektim” diyen Magdelena’nın son sözleri yürek burkan cinstendi: “Burada ölmekten ve bir daha ülkemin güneşini görmemekten korkuyorum. Bana yardım edebilecek kimse yok mu?”

Paylaş