Ceza İnfaz Sivil Toplum Derneği (CİSST), 760 hasta tutsağın olduğu Türkiye cezaevlerinde ciddi sağlık sorunları yaşayan hasta mahpusların durumuna dikkat çekmek için “Mahpusun sağlık hakkı” adlı bir broşür yayımladı. Derneğin yöneticisi Berivan Korkut, hasta mahpusun serbest bırakılıp, bırakılmayacağına karar veren Adli Tıp Kurumu’nun acilen kaldırılıp, yerine devlet ya da üniversite hastanelerinin başhekimlik tarafından organize edilen heyetlerin raporlar vermesi gerektiğini söyledi.
Türkiye Hapishaneler Çalışma Merkezi, toplam 384 cezaevinin bulunduğu Türkiye’de son zamanlarda artan baskı ve hak ihlallerine dikkat çekmek ve cezaevlerindeki en temel sorun olan sağlık hakkı için Hollanda Konsolosluğu’nun desteği ile “Mahpusun Sağlık Hakkı” broşürü yayımladı. Ceza İnfaz Sivil Toplum Derneği’nin alt yapısı olarak çalışmalar yürüten Merkez, yayımladığı broşür ile özellikle hekimlere, hasta mahpuslarla ilgilenirken haklarının ve yükümlülüklerinin ne olduğunu anlatıyor.
Bunun yanı sıra kamuoyunda bir bilinç uyandırmanın hedeflenmek istendiğini belirten Ceza İnfaz Sivil Toplum Derneği yöneticisi Berivan Korkut, broşüre ve merkezin genel çalışmaları yanında son zamanlarda cezaevlerinde artan baskı ve hak ihlallerine ilişkin DİHA’ya değerlendirmelerde bulundu.
Kadın, çocuk, hasta ve yaşlı mahpuslar, engelli mahpuslar, hapishanede çalışma koşulları ve hapiste öğrenim hakkı, ağırlaştırılmış müebbet gibi 11 alt ağ ile çalışmalarını yürüten CİST’in 10 yıldır faaliyet yürüttüğünü ve yan yapılanması olarak da Türkiye Hapishaneler Çalışma Merkezi’ni oluşturduklarını söyleyen Korkut, amaçlarının hapishaneler üzerine akademik çalışma ön plana çıkarmak ve bu konuda akademik çalışma yapmak isteyen kişi ve kurumları desteklemek olduğunu belirtti. Hapishaneler üzerinde Türkiye’de veri üretiminin yok denecek kadar az olduğunu belirten Korkut, yüksek sayıya sahip cezaevi gerçekliğinin yanında bilimsel raporlamaların olmadığını ve o boşluğu doldurmak için de hapishane merkezi gibi bir dönüşüme gitmeyi planladıklarını söyledi.
‘Hiçbir kapalı kurum sivil toplumun denetimine açılmış değil’
Merkez çalışanlarının çalışmalarını yürütürken karşılaştıkları en büyük zorluk ise, cezaevlerine girememek ve bakanlıklardan gerekli izni alamamak.
Korkut, bu durumu da “Türkiye’de şöyle bir durum var. Hiçbir kapalı kurum sadece hapishaneler değil sivil toplumun denetimine açılmış değil. Hapishanelere girebildiğimiz zamanlar oluyor ama girdiğimiz zaman da mahpuslarla birebir görüşme olanağımız yok. Ancak gidip belirlenen bölgelerde, koğuşlarda gözlem yapabiliyoruz. Biz de dahil ciddi sıkıntılar yaşıyoruz” sözleriyle dile getirdi.
Çalışmalarında ‘adli ve siyasi tutsak’ diye bir ayrıma gitmediklerini ve genel olarak ‘hapsedilme’ sorunu ile ilgilendiklerini vurgulayan Korkut, çalışma alanlarının ise özel ihtiyaçlı mahpuslar üzerinden şekillendiğini belirterek, sorunsallıklar üzerinden ayrım yapmayı daha uygun bulduklarını ifade etti.
‘Dışarıdaki çatışmalı ortam hapishanelere sert şekilde yansıyor’
Korkut, son zamanlarda cezaevlerinde artan hak ihlallerine ilişkin de çalışmalar yürüttüklerini ifade etti. Hapishanelerde baskı olarak tanımlanan durumun her zaman yaşandığını, dışarıdaki gündem ile bağlantılı olarak da artıp azalabildiğini “Dışarıdaki gerilim, çatışmalı ortam hapishanelere her zaman çok daha sert yansıyıp onların yaşam alanlarını daha fazla ihlal ediyor” sözleriyle dile getiren Korkut, bu noktada çok sayıda hak ihlali başvurusu aldıklarını söyledi.
‘Genelge mahpusların günlük hayatlarını çok zorluyor’
Son üç aydır mahpuslardan gelen mektuplardan yeni bir genelge olduğu yönünde duyum aldıklarını, ancak Adalet Bakanlığı ile yaptıkları görüşmelerinde böyle bir genelgenin olmadığının söylendiğini paylaşan Korkut, şu an cezaevlerindeki mahpusların ciddi hak ihlalleri ve yaptırımlar ile karşı karşıya olduklarını dile getirdi. Ortaya çıkan durumun Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nden 6 tutsağın firar etmesi ardından yaşandığını söyleyen Korkut, genelgenin içeriğinde yer alan hak ihlallerini ise şöyle sıraladı:
“Bu genelgede her koğuşa bir kova verilmesi öngörülüyor. Bu genelge mahpusların günlük hayatlarını çok zorluyor. Günde bir saat sıcak su veriliyor. Hapislerde hijyen sorunu çok ciddi boyutta. Bu yüzden bir sürü bulaşıcı hastalık olduğunu düşünüyoruz fakat taramalar yeterli olmadığı için bunun boyutlarını bilmiyoruz. Çek pas saplarının 50 yada 75 santime kadar kısaltılması var. Onunla temizlik yapmayı denemek insanlık onurunu zorlayan bir durum. Yatak çarşaflarının yedeklerine el konuluyor. Hapishane idaresi eskiden çözüm odaklı diyalog kurmaya daha açıkken şu an çok fazla sınırlandırıldığını,çözümden çok daha tahrik edici yaklaşımlar olduğu yönünde çok fazla başvuru var. 21 yüzyılda teknoloji bu kadar gelişmişken insanların çıplak aramaya maruz bırakılmadan aranılmasının mutlaka değişik yöntemleri vardır.”
‘Hasta mahpuslar için broşür yayımladık’
Toplamda 184 bin tutsak bulunan cezaevlerinde, 760’ının siyasi hasta tutsak olduğu bilgisini de veren Korkut, ağır hasta mahpuslara dair 16. madde üzerinden tartışmaların yoğunlaştırılması gerektiğinin altını çizdi.
16. maddeye göre hasta mahpusun bırakılıp bırakılmayacağına karar veren Adli Tıp Kurumu’nun acilen kaldırılıp yerine devlet ya da üniversite hastanelerinin başhekimlik tarafından organize edilen heyetlerin raporları vermesi gerektiğini söyleyen Korkut, ciddi sağlık sorunları yaşayan hasta mahpusların sağlık hakkının önemli bir noktada durduğunu ve bu yüzden de gündemleştirilmesi adına “Mahpusun sağlık hakkı” broşürünü yayımladıklarını kaydetti.
‘Birinci dereceden sağlık hakkından yararlanamıyorlar’
Yine cezaevlerinde “Aile Hekimliği” uygulamasına geçişle birlikte çok ciddi sağlık sorunları yaşanmaya başlandığını ve sürekli doktor bulunduran kurum hekimliğinin ise, 5 binin üzerinde olan hapishaneler için geçerli olduğunu dile getiren Korkut, “Mahpus başvuru yapıyor, bir buçuk ay sonra revire çıkabiliyor. İkincisi doktora çıktığında doktor o mahpusa ne kadar zaman ayırabilir? Şu an mahpuslar hapishanelerde birinci dereceden sağlık hakkından yararlanamıyor. O yüzden aile hekimliği çok ciddi bir sorun. Aile hekimliğinde doktor sürekli değişebiliyor. Ağır hastaların erken teşhis müdahale şansı tamamen ortadan kaldırılıyor. Üçüncü nokta mahpusların hastaneye sevklerinde yaşanan bir nokta. Her seferinde zor şartlarda çıkılıyor,sevk edildiğinde de hastaneye ‘tekerlekli tabutlar’ denilen ringlerle taşınıyorlar” dedi.
Sadece 35 hasta ambulansı var!
Türkiye’de 35 tane hastane ambulansının olmasını acil bir müdahale için çok ürkütücü bir rakam olarak gören ve mahpusların hastaneye getirilmesi ardından devreye hazırladıkları ”Hekimler için Uluslararası ve Ulusal Mevzuatta Mahpusun Sağlık Hakkı” broşürünün girdiğini söyleyen Korkut, hasta mahpusların kaldığı odaların yarıya yakınının yine bodrum katlarında, morgların bitişiğinde olduğunu belirtti. Korkut, mahpusların hastaneye getirilişi ardından en önemli görevin ise doktor ve sağlık emekçilerine düştüğünü vurguladı. Korkut, “Çok zor süreçte hastaneye getirilen hasta mahpusların işini zorlaştırmamak adına broşürde mahpus ile temasta bulunan doktorun haklarını bilmesini ve hastaya ona göre davranması gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz” dedi. Hapsedilmenin başlı başına bir cezalandırma şekli olduğu ve hapsedilmeyi zorlaştıracak bütün yan etkilerin ise kötü muameleye girdiğini söyleyen Korkut, “Biraz doktorlara bunu anlatmaya çalıştık. Haklarının ne olduğunu anlatmaya çalıştık. Siz orada jandarma değilsiniz. Bir mahpusun kaçması ya da kaçmaması sizin yaptırımınızda değil, sizin sorumluluğunuz mahpusun kelepçesiz muayene edilmesini sağlamak” diye konuştu.
‘Toplumun da hapishaneler üzerine bir fikri olmalı’
Broşürün bundan sonraki süreci iyileştirme adına bir etkisinin olup olmayacağı yönündeki soruya ise Korkut, şu yanıtı verdi: “Toplumun da hapishaneler üzerine bir fikri olması gerektiğini düşünüyoruz. Bir hastaneye gittiğinizde sizin hapishane koğuşunuz nerede? sorusunun ya da biz morgun yanında insanların tedavi edildiği bir yerde tedavi edilmek istemiyoruz” gibi bir insani duyarlılığında çok küçük de olsa belli şeyleri değiştirebileceğini, etki edebileceğini düşünüyoruz.”
Korkut son olarak, hak savunuculuğu yaptıklarını ve bunu da cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ile savunduklarını belirterek, dernek olarak çalışmalarına devam edeceklerini ifade etti. (DİHA)
Bir cevap yazın