Cezaevlerindeki hasta tutsaklar gerçeği hala ülkede çözülmeyi bekleyen en önemli sorun olarak dururken, Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde tutulan hasta tutsak Cihat Özdemir, mektubunda Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde tutulan hasta tutsakların yaşadığı tedavi çıkmazını anlattı. Özdemir’in anlatımları, AKP iktidarı ve Adalet Bakanlığı tarafından 756 hasta tutsağın göz göre göre nasıl ölüme sürüklendiğini de ortaya koydu.
Türkiye ve Kürdistan cezaevilerinde AKP iktidarı ve Adalet Bakanlığı tarafından ölüme terk edilen bakıma ve tedaviye muhtaç 756 hasta tutsağın durumu çözüm sürecinin sona ermesi ile birlikte Türkiye gündeminin dışına itilerek, örtbas edilmeye çalışılıyor. Kişi benliğini tamamen yok etmeye yönelik tecrit ve izolasyonun yoğun olarak yaşandığı cezaevlerinde bir çok hasta tutsağın tecrit koşullarında kalması hastalık durumunu bir üst seviyeye taşırken, yaşanan tüm bu olumsuzluklara bir de sudan sebepler bahane edilerek uygulanan tedavi engelleri eklendi.

Son dönemde sık sık maruz kaldığı tedavi engelleri ve hak ihlalleri ile gündeme gelen Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde tutulan hasta tutsak Cihat Özdemir, ailesi aracığıyla gönderdiği mektubunda Türkiye ve Kürdistan cezaevlerindeki hasta tutsakların yaşadığı zorlu tedavi sürecini ve tedavi engellerinde büyük rolü bulunan cezaevi idaresi-savcılık-asker denklemini gözler önüne serdi. Mide ve böbreğinde tümör bulunan ancak ters kelepçe uygulaması ve benzeri baskılar nedeniyle tedavisi engellenen Özdemir’in anlatımları, AKP iktidarı ve Adalet Bakanlığı tarafından cezaevlerindeki 756 hasta tutsağın nasıl ölüme terk edildiğini ortaya koydu.

‘İstatistik veri gibi sunulan ölümler ağır bilançoyu ortaya koyuyor’

Mektubunda, her yıl bir çok hasta tutsağın yaşamını yitirdiğini ve bu tutsakların artık istatistik veriler gibi açıklanmasının aslında ağır bilançoyu ortaya koyduğunu kaydeden Özdemir, “Önemli bir süredir hapishane koşullarıyla ilgili sorunlardan bahsedildiğinde diğer tüm koşulların yoğun etkisini barındıran bir sonuç olarak beliren sağlık sorunları öncelikli bir konu oluyor. Şayet hapishanede bir hastalığa tutulursanız -ki bunun için tüm koşullar fazlasıyla var- bu hastalık tedavi edilmediği gibi gittikçe ağırlaşarak ciddi ve kalıcı sonuçlara yol açacak aşamaya ulaşıyor. Her yıl artık bir istatistik veri gibi sunulan hapishanedeki ölümler bu durumun ağır bilançosunu da ortaya koyuyor” dedi.

‘300 mahkûmun arasında şanslıysan revire çıkarsın’

Hapishanede tedavi olmaya çalışmanın epey meşakkatli bir uğraş olduğunu ve ancak bu sürecin anlatılmasıyla anlaşılabileceğini ifade eden Özdemir, cezaevlerinde yaşanan tedavi çıkmazının ilk halkasının revir olduğunu aktardı. Özdemir mektubunda şunları aktardı: “Size anlatayım; önce revirde muayene olmak için dilekçe verirsiniz. Doktor haftada iki gün ve bu iki günün içinde yarımşar gün hapishanede bulunur. Burada toplam 300 civarında mahkumun tutulduğu ve mahkum bileşeninin de neredeyse yarısı hasta olduğu için eğer şanslıysanız revire çıkarsınız. Doktor yarım günde bakılabilecek hasta sayısı, bürokratik işlemler, gerekli teşhis olanaklarının yokluğu içinde işini yapmaya çalışır. Tabiî ki bu koşullar tedaviye izin vermez. Sadece sınırlı bir aşama işlev görür.”

‘Yürüyen tabut’ ile hastane yolcuğu

Revirden hastane sevkini ise “O aşamayı daha ciddi bir tedavi koşulunu yakalayabilmek için geçmek zorundasınızdır. Hastaneye sevk istersiniz. Eğer cezaevi idaresi, savcılık ve asker denklemi bir araya gelir ise bu denklemin tüm fonksiyonları kurulursa bir hafta ile 15 gün içinde sevke gidebilirsiniz. Yine de daha uzun sürelere hazır olmalısınız” şeklinde anlatan Özdemir, cezaevi ile hastane arasında geçen zorlu yolcuğu da değindi. Özdemir, şöyle devam etti: “Hastaneye sevkiniz yapıldığında ortalama teşhis koşullarını yakaladığınızı sanıyorsanız kesin bir yanılgıyla karşı karşıyasınızdır. Hapishane çıkışında ring aracı bekler sizi. Askere teslim edilir, kelepçelenir, daracık bir ring hücresine kelepçeli olarak konulur ve hastane yoluna çıkarsınız. Ring aracı yürüyen bir tabuttur. Bu koşullarda hastaneye ulaşmadan hastalığınızın bir kat daha arttığını söylemek hiçbir abartı barındırmaz. Muayeneye kadar ring aracında bekletilirsiniz, bu kışın soğuğunda ya da yazın sıcağında fark etmez.”

‘Acele etme, muayene olmak o kadar kolay değil…’

Son dönemde sıkça gündeme gelen kelepçeli muayene ile bir çok tutsağın tedavisinin engellendiğini anlatan Özemir, mektubunda “Doktorun karşısına tüm bu aşamaları geçtikten sonra adeta engelli koşunun son yüz metrelerine girmiş olma ruh hali ile çıkarsınız. Ama acele etmeyin. Muayene olmak o kadar da kolay değildir. Kelepçe ile normal koşullar altında muayene yapılamayacağını bu nedenle kelepçenin askerin işinin hastane sevkinin uygun koşullarda yapılmasını sağlamak olduğunu, eğer kamera kapatılırsa bunun yasal karşılığı ne ise onun yapılabileceğini ama böyle bir yasal karşılığın da olmadığını, muayene götürülmelerinin herhangi bir şarta bağlanmayacağını bildiriyor. Asker tutsakları neye göre olduğunu belirsiz bir ayrıma tabi tutarak bazı arkadaşlarımıza arkalarını dönmelerini, onlara ters kelepçe takacaklarını söylüyor. Böyle bir işkenceyi kabul etmeyen arkadaşlarımız teşhis ve tedavi olanaklarından mahrum bırakılıyor” diyerek yaşananları aktardı.

‘Güvenlik gerekçesi ile açıklanmayacak kadar net bir işkence durumu’

Mektubunun son satırlarında kendisi gibi tedavisi engellenen birçok hasta tutsak için kamuoyuna duyarlılık çağrısında bulunan Özdemir, birçok tutsağın yaşam hakkının elinden alındığını ve ölümü beklemeye mecbur bırakıldığını ifade etti. Özemir son olarak şunları belirtti: “Sorunun yaşanma biçimi uygulamaya baktığımızda bu durum herhangi bir güvenlik gerekçesi ile açıklanmayacak kadar net bir işkence durumu ve sonucu yaratıyor. Hastalıkların kronik boyutta yaşandığı ve uzun dönemdir hapishanede bulunan arkadaşlarımızın yaşam hakkı da ihlal ediliyor. Tam sonuçlarıyla birlikte değerlendirdiğimizde yaşanan durumun vahameti görülür sanırım. Yaşamakta olduğumuz durumun özet olarak ifadesi bile birçok yerde yaşanan keyfiyet ile birlikte değerlendirilmeye açıktır. Kimi zaman içerde yaşanan olaylar dışarısı için açık olmayabiliyor. O nedenle elimden geldiğince net anlatmaya çalıştım. Umarım anlatabilmişimdir. Selamlar…”

DİHA 28.03.2016

Paylaş