BAĞIMSIZLIĞI VE TARAFSIZLIĞI OLMAYAN ADLİ TIP KURUMU’NUN RESMİ BİLİRKİŞİLİĞİNE SON VERİLMELİ, HASTA MAHPUSLAR AÇISINDAN BİR İŞKENCEYE DÖNÜŞEN RAPOR-İNFAZ ERTELEME PROSEDÜRLERİ ULUSLAR ARASI SÖZLEŞMELERE UYGUN BİÇİMDE YENİDEN DÜZENLENEREK İNSANİLEŞTİRİLMELİDİR!
Adli Tıp Kurumu (ATK) önünde en son açıklama yapma kararı aldığımızda hasta mahpus Mehmet Canpolat’ın durumuna dikkat çekmek istemiştik; ancak bütün uyarılarımıza rağmen savcılıklar dosyayı sürüncemede bırakmış, ATK infaz ertelemesine yer olmadığı kararı vermiş ve bizler de onu toprağa vermek için buradan alıp götürmek zorunda kalmıştık..
Şimdi yine bir hasta mahpus için, 23 yıl boyunca cezaevinde kalan ve kısa bir süreliğine infazına ara verilen 62 yaşındaki İsmail Arslan için buradayız.
İsmail Arslan, miyesterinongrakis adı verilen hastalığa bağlı olarak aylarca yaşadığı boyun tutamama, yemek yiyememe, yutma güçlüğü, nefes darlığı, yaygın kan güçsüzlüğü ve akut solunum yetmezliği sebebiyle durumu giderek ağırlaştığı için şuuru kapalı halde Kartal Devlet hastanesi yoğun bakım ünitesine kaldırılmış ve Adli Tıp Kurumu’nun 18.04.2014 tarihli raporuna dayanılarak serbest bırakılmıştı.
Aynı Adli Tıp Kurumu, aylar sonra İsmail Arslan’ın cezasının infazının yeniden ertelenmesi yerine, 5275 Sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16/2. Maddesi kapsamında hastane şartlarında bir nöroloji kliniğine yatışı sağlanarak tedavisinin düzenlenmesi gerektiği yönünde karar vermiştir. Buna göre, hangi hastanenin mahkum koğuşunda, ne kadar süreyle ve hangi koşullarda tutulacağı belli olmayan İsmail Arslan, kendisi hakkında yeniden hazırlanacak sağlık kurulu raporu ile birlikte tekrar ATK’ya götürülecek ve 3. İhtisas Kurulu tarafından verilecek raporu bekleyecektir.
Bu karar İsmail Arslan açısından aylarca sürecek olan bir araştırma, gözlem ve rapor hazırlığı süreci, gereksiz bir yığın prosedür, bürokratik engel ve tabi ki işkence ve eziyet anlamını taşımaktadır.
Bugün buraya geldik ve ATK’ya soruyoruz; 18.4.2014 tarihli raporunuzda “…hükümlünün bilincinin kapalı olduğu ve yoğun bakım servisinde yattığı..5275 Sayılı Yasa’nın 16. Maddesinden yararlanılarak 6 ay süreyle infaz tehirinin uygun olduğu..” tespitini yapmanızdan sonra ne değişti?
Hala yaşamsal fonksiyonlarını yerine getiremeyen, midesine açılan bir delikten beslenen, boyun ve çene kaslarını kullanamayan, konuşamayan, yutkunamayan, ilaçları olmadan nefes almakta zorlanan, yardım olmaksızın yürüyemeyen, sürekli olarak başkalarının bakımına muhtaç biçimde yaşamını sürdüren İsmail Arslan’ın durumu cezasının infazının ertelenmesi için yeterli değil midir? Sağlık durumunun daha ne kadar ağırlaşması gerekir? Hasta bir insana rapor verebilmeniz için mutlaka yoğun bakımda ve ölmek üzere olması mı gerekir?
Dışarıda ailesinin yanında, özgür bir ortamda soluduğu hava ve moral destek, aldığı tıbbi bakım İsmail Arslan’ı biraz daha iyileştirdiği için mi bu kadar rahatsız oldunuz? Onun en temel insani ihtiyaçlarının dahi yerine getirilmeyeceği hastanelerin bodrum katlarındaki mahkum koğuşlarında, karanlık izbe köşelerde, pis ve havasız ortamlarda, asker ve infaz korumaların gözetiminde ölmesini mi istiyorsunuz?
Evet, İsmail Arslan’la ilgili verilen raporun altında imzası olan ATK 3. İhtisas Kurulu üyelerine soruyoruz; ne istiyorsunuz?
Siyasi iktidara da soruyoruz; ATK’nın işlevi nedir, neden bu kurumdan elinizi çekmiyorsunuz?
ATK’nin 12 Eylül döneminde ve sonraki yıllarda işkencecilerin, infazcıların suçlarını ört bas etmek için kullanıldığını artık herkes biliyor. Bugüne kadar yaşanılan insan hakları ihlallerinin; işkencelerin, yargısız infazların sorumlusu yalnızca bu suçları fiilen işleyenler ve onları azmettirenler değil, aynı zamanda bu suçların üzerini örten, dosyaların kapatılmasına ve cezasızlığa neden olan raporları veren hekimlerdir. Hipokrat yeminine uymayan, mesleki sorumluluğa ve tıp etiğine aykırı davranarak gerçeğe aykırı raporlar düzenleyen bu hekimler de en az bu insan hakları ihlallerini gerçekleştirenler kadar sorumludurlar.
Bugün de aynı ATK, hasta mahpusları cezaevlerinde ve hastanelerin mahkum koğuşlarında ölüme terk eden fiili idam kararlarına imza atarak suç ortaklığına devam ediyor!
Siyasi iktidara bağlılığı nedeniyle mevcut kadro yapılanması ve işleyişi gereği bağımsızlığı ve tarafsızlığı olmayan, objektif ve bilimsel raporlar düzenlemeyen ATK’nın, hasta mahpusların infazlarının ertelenmesinde tek ve son belirleyici makam olmasını kabul etmiyoruz!
Ceza İnfaz Yasası’nın 16. Maddesi gereği cezaların infazının sağlık nedeniyle ertelenmesinde resmi bilirkişi konumunda bulunan ATK yerine, Adli Tıp Kanunu’nun 31. Maddesi ve 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 38. Maddesi gereğince, üniversite hastanelerince verilen raporların adli makamlarca esas alınması gerekmektedir. Yine Birleşmiş Milletler resmi belgesi olan ve üye ülkelerce de kabul edilen İstanbul Protokolü gereği, tutuklu ve hükümlü konumda da olsa her “hasta”nın kendi doktorunu seçme ve raporlarının bağımsız bilirkişilerce hazırlanmasını isteme hakkı vardır ve uluslar arası sözleşme ve bildirgeler de bunu gerektirir.
Bizler insan hakları savunucuları olarak bir kez daha ATK’nın hasta mahpuslar üzerinden elini çekmesini istiyor, içerde ve dışarıda yaşanan ölümlere karşı siyasi iktidarı uyarıyoruz!
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ İSTANBUL CEZAEVİ KOMİSYONU
Bir cevap yazın